HOMOPOLİTİCUS

Sinopsis

Johannes Lepsius, Alman misyonerleri adına faaliyet gösteren nüfuz sahibi bir teologdur. Osmanlı’nın Ermenilere yönelik “tehcir” siyasetini durdurmak için Türklerin güçlü generali Enver Paşa’nın İstanbul’daki karargâhına gider. Amacı, Enver Paşa üzerinde diplomatik ve siyasi baskı oluşturmaktır. Ancak Lepsius’un öne sürdüğü bütün argümanlar, Enver tarafından kibar ve soğukkanlı bir üslupla savuşturulur. Görüşmenin ortasına gelindiğinde, atmosfer değişir; sahneyi bazen bir satranç, bazen de bir boks maçına benzeyen felsefi, entelektüel bir söz düellosu kuşatır. Enver, Lepsius’u adım adım bir “ahlaksız teklif”in içine doğru sürüklemeye çalışırken, Lepsius da görüşmeden önemli bir karar vererek ayrılacaktır.

Yönetmen Görüşü

Homo Politicus, Biri Doğulu öbürü Batılı, biri asker öbürü teolog, biri militarist öbürü hümanist iki güç sahibi adamın gerilim yüklü diyalogları üzerinden politikanın tahrip edici doğasına odaklanarak bir insanlık trajedisinin arkasındaki ihtiras dolu motivasyonu inceliyor. Film, 1915 Ermeni Soykırımı’nın başlangıç günlerine inerek, Johannes Lepsius ile Enver Paşa’nın tarihi görüşmesi ekseninde, yüzyılın ilk jenosidini planlayan zihniyetin düşünsel ve psikolojik kaynaklarına ışık tutuyor.

Bugün 2. Dünya Savaşı, Yahudi soykırımı ve Hitler faşizmi ile birlikte anılmaktadır. Oysa Yahudi Holokost’u jenosit zincirinin en bilinen halkasıysa, Ermeni soykırımı da zincirin ilk halkasıdır. Enver Paşa ile Lepsius arasında 1. Dünya Savaşı koşullarında gerçekleşen tarihi görüşme ise, hem Ermenileri, hem de birkaç on yıl sonra Yahudileri bekleyen benzer nitelikteki feci sonun siyasi kodlarını içermektedir. Bu nedenle de “sonun başlangıcı” hakkında ileri düzeyde fikir verici en önemli tanıklık olarak değerlendirilebilir.

Homo Politicus, bu insanlık trajedisinin bir akıl tutulması olarak değil, inceden inceye planlanmış bir toplum mühendisliği projesi olarak gerçekleştiğini dramatik bir üslupla sinematografiye dönüştürüyor. Hikâyemiz, politikanın bir oyalama diplomasisine dönüşerek iktidar hırsıyla kesiştiği noktada yoğunlaşıyor ve 20. Yüzyılın ilk büyük siyasi suçunun arka planını göstermeyi amaçlıyor. Film, iki temel karakterin konuşmalarında, beden dillerinde adım adım yoğunlaşan psikolojik ve felsefi çatışmaları resmederken, milliyetçilik karşısında hümanizmanın, politika karşısında ahlakın nasıl da naif ve çaresiz kaldığını ortaya koyuyor. Bunu yaparken de karakterleri soğukkanlı ve objektif bir üslupla yansıtmaya, ağır ve hassas bir konuyu dramatize etmemeye özen gösteren bir sinema dilini tercih ediyor.

Filmin diyalogları, başta dönemin Alman ve Amerikalı tanıklarının bugün arşivlerde yer alan yazılı anlatımları, Enver Paşa’nın mektupları ve Talat Paşa’nın anıları olmak üzere, konuyla ilgili temel kaynaklardan yararlanılarak özgün olarak yazılmıştır. Karakterlerin duygusal ve ruhsal tasvirleri ile mekân tasvirleri ise, gerçekliğe aykırı olmamakla birlikte, kurmacadır. Keza görüşmenin yapıldığı oda olan Enver Paşa’nın karargâhı da senaryonun atmosferi gereği kurmaca unsurlarla yeniden yaratılmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir