Yönetmen Görüşü

Sorgu, birbirine karşı ötekileştirilmiş iki genç adamın hınç dolu hesaplaşması üzerinden, iktidar denen olgunun karanlık labirentlerinden iki hayat hikâyesi çekerek gün ışığına çıkarıyor. Bir polisiye entrika üslubuyla, politik gerilim unsurlarıyla yüklü, toplumsal gerçekçi bir dram anlatıyor. Özellikle Sarı karakterinin yaşadığı dramatik değişimi takip ederek, ‘cellât’ olmak ile ‘kurban’ olmak arasındaki ince çizgide gezinmenin şaşkın ve ürkütücü hallerini sergilemek istiyor. İnsan doğasının durulmaz çalkantısında yalanla gerçeğin, hatırayla hayalin, ölümle hayatın, ihanetle merhametin, korkuyla cesaretin savaşına odaklanıyor. Nihat’ın aynasında Sarı’nın çifte kişilikli varoluşuna, politikanın aynasında itaat mekanizmalarına bağımlı hale gelmiş insanın türlü çeşitli hallerine, iktidarın aynasında şiddetin günlük sıradan biçimlerine, ölümün aynasında yaşamın büründüğü özgün görünümlere dair ayrıntılar yakalamayı amaçlıyor.

Sorgu, hikayenin iki temel karakterini de tarafsız gözlerle görebilmemizi sağlamak için olayları dönüşümlü olarak Nihat ve Sarı’nın gözünden ve kulağından anlatıyor; öykünün dramatik çerçevesini yalnızca onların gördükleri, duydukları ve hatırladıklarıyla sınırlandırıyor. Film, bir yandan da Sarı’nın ve Nihat’ın belleğinden yaptığı geri dönüşlerle geçmiş zamandan kesitler sunuyor. Böylece farklı zamanları ve mekânları birbirine bağlamanın yanı sıra, ortak geçmişi kendine özgü biçimlerde hatırlayan iki ayrı belleğin öznelliğini, göreceliğini, insan belleğinin sürprizlerle dolu yanılsamalarını sergilemek istiyor. Başta kar ve sis olmak üzere, kış mevsiminin sunduğu görsel olanaklar da, bu yanılsamalı anlam çeşitlemelerini üretmeyi kolaylaştırıyor. Filmin müziği, bir walkman aracılığıyla doğrudan doğruya hikayenin iç kaynaklarına dayandırılıyor.

Hikâyede fiziksel şiddet sahneleri mümkün mertebe gösterilmiyor, bunun yerine insanın iç dünyasında gömülü bulunan şiddet potansiyelini yansıtan metaforlar tercih ediliyor. Keza sessizliğin görünmez gücünü hissettirebilen görüntülerin yanısıra, kelimelerin insan düşüncesini açıklamak kadar gizlemeye de yarayan işlevine başvuruluyor. Karakterlerde aysbergin görünmeyen yüzüne ışık tutulurken, görünür yüzünde yaşanan değişimleri de yakalama çabası sergileniyor. Söylenenler kadar söylenmeyenlerin de anlam taşıdığı, gösterilenler kadar gösterilmeyenlerin de önem taşıdığı bir diyalog ve mizansen anlayışı benimseniyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *